Tam dört ay sonunda evdeyim. Çok tanıdık bir yerdeyim, çok yabancı bir yerdeyim. ‘Bu kez içselleştirmek yok hiçbir şeyi Deniz!’ diyerek telkin ediyorum kendimi. Sonra annemi görüyorum. Annem mutfakta. Ben onu bildim bileli annem mutfaktadır zaten. Mevsimler değişir, insanlar değişir, kokular değişir ama annemin yeri hiç değişmez. Sırtı kapıya dönükken bile yüzündeki her bir çizgiyi ezbere bildiğim annem. Ben bu evden çıkalı beş yıl oldu annem hala mutfakta. Mutfakta her duygunun bir sesi vardı onun için. Radyo açıksa ve annem mırıldanıyorsa bilirdim ki huzurlu ve mutlu. Hava soğuk olmasına rağmen annem mutfakta uzun dakikalar geçirmek istiyorsa bilirdim ki ağlıyor. Mutfak dağınık ve çay bardakları sere serpe oradaysa bilirdim ki annem gerçekten hasta. Annemin tahammül edemediği tek şey, dağınıklıktı. Mutfağın, sofranın, sesin, duygunun… Her şeyin yerli yerinde olması gerekiyordu. O yüzden belki de en çok içimdeki karışıklığa tahammülüm edemedim bu evden çıktığımdan beri. Durmak onun için zayıflıktı çünkü. Kendini bırakmak, düşmek demekti. O hep dik durdu. O kadar dik ki, bazen onun gölgesinde ben eğildim. O gölgede kalan yanlarımla da hala barışamadım. Onu anlamaya çalıştıkça ondan ne kadar uzağa fırlattığını gördüm hayatın beni. Buraya gelmek için bavulumun başında saatlerimi harcadığımı duysa ne derdi acaba?
Ben bu eve ait değildim sanki. Annem kadar ustalıkla kavrayamıyordum her şeyi. Bazen doğru yapmakla o kadar meşgulüm ki zamana yeniliyordum adeta. Annem sadece yapar oysa. Uzun bir yoldan gelmekle sevdiği birini az önce toprağa saklamak arasında bir fark yoktur onun için. Çünkü onun için her şey içeridedir. Gözyaşını içine akıtmayı çok iyi bilir. Dilindeki dualar, suskunluklar, ve yalpalayışların bir eseriydi bu mutfak. Gördüğüm her şey de o vardı. Dokunduğu her şey onun bir yanıydı. Annem belki de ilk kez ait hissettiği ve görüldüğü o yeri sahiplenmişti. Annem kalabalık bir aileye yıllarca enfes sofralar kurmuştu, bunu her zaman başı dik bir geçiş töreni gibi ustalıkla ve gülümseyerek yapardı. Uykunun en tatlı saatinde mutfağa en yakın olan odada uyuklamaya bayılırdı. Belki de kökleri oradaydı. Görüldüğü ilk anne kucağı orasıydı. Sahi anne nasıldı tadı bir mutfakta inşa etmek benliğini? Nereye iliştirdin en sulanmamış saksılarını? Nereye gömdün köklerini genç kızlığının? Kalabalıkta büyümekle kalabalık büyümek arasında bence dağlar vardı. Annemle benim aramda kalabalıklar vardı. Uzun mutfak koridorları ve bulaşık sesleri vardı. Yine de oradaydı işte. Annemdi. Uzansam tutardı beni biliyorum ama ne benim ona uzanacak bir çocukluğum kaldı içimde, ne de onun tutup kaldıracak küçük bir Deniz’i… Sanki birini sevmek, kendini unutmaktan geçiyordu bizde. Ben kendimi çok unuttum anne. O yüzden alnımın çizgilerindeki hikayelerimi bile tanıyamıyorum. Yetememekle o kadar meşguldüm ki, koşsam nereye varırım diye hiç sormadım kendime. Kalakaldım bulanık bozun ayazında.
Bazen elimde içini doldurabildiğim bir bavulum ve çekip gidebileceğim bir yerim olduğu için şanslı hissediyorum Anne…
Bir Yer? Bir Yer-İm?…
Sahi anne sen neredeydin ben bavullarımı çekerken uzun yollara? Hala o koltuk kenarında mısın? Mutfağa en yakın olan. Bu yıl güzel bir hayalimi astım bahar dalına. Gerçek olmasına sevinemedim anne. Mutluluğa karşı garip bir his tezahür ediyor benim içimde. Bir mutsuzluk korosu ayaklanıyor ruhuma karşı. Ben de hala o koltuğun kenarında olmaktan korkuyorum anne. Oraya alışmaktan, mıhlanmaktan korkuyorum. Ben alıştığım yerleri belki de bu yüzden sevemedin anne. Senin gibi ustalıkla kalamayacağımı bildiğimden.
Döndü, geliyor annem bana doğru. Bu iç sesim mi şuan? Yoksa hangisi ? Neyse, toparlan kızım Deniz. Bu ev böyle karşılama görmedi. Ne güzel gülmek o öyle Anne. Bahar dallarından bile daha güzelsin valla. Hoş buldum anne. Söz, bu sefer çöpleri atacağım gitmeden. Bavulumu yapmama yardım eder misin?
Çok teşekkür ederim. Böyle düşündürmek ve hissettirmek, hayata ufak bir sahneden bakmak istedim sadece.
Gitmek ve kalmak büyümekle ilgili bir şey belki. Hem kalmak istiyoruz hem gitmek. Anne sevgisinin konforu hiç bi yerde olmadığı için hep dönmek istiyoruz. Kim sevebilir ki anne gibi bizi? Şevfkafle sevmek her kalbin yapabileceği bir şey mi yoksa sadece anne kalbimi şevkatle sever? Zor sorular bunlar... Emeğinize sağlık. Sevgiler 🙂